Victor White’ın Carl Jung, Emma ve Toni’yi İçeren Rüyası
- Nazlı
- 16 Şub
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Şub

Victor White, Carl Jung (Jung-White Mektupları)
12 Aralık 1945 Tarihli Rüya
Rüya boyunca Zürih’e gittiğim uzun bir rüya görüyorum. Rüyamdaki “Zürih,” verimli, yeşil bir vadiye kurulmuş oldukça küçük, pembe bir kasaba.
Çok sayıda kilise kulesi görüyorum ama bir göl göremediğime şaşırıyorum.
İlk kez, yakındaki bir tepeden aşağı bakarken görüyorum onu.Daha sonra “Zürih”in içine giriyorum; etrafımda çeşitli insanlar var, aralarında Jung da bulunuyor.
Konuşmalar gayet sıradan ve önemsiz; derin konulara girilmiyor.
Sanki bir kutlama veya parti gibi bir ortam; davetli olmadığımı biliyorum ama varlığımı kimse garipsemiyor.
Neredeyse tesadüfen oraya uğramış gibiyim; rüyamda, ne İngiltere’den Zürih’e gelmeye ne de geri dönmeye yetecek param olmadığının farkındayım.
Ama bunların hiçbiri sorun teşkil etmiyor. Carl Jung solumda duruyor; boynunda parlak bir atkı taşıyan, oldukça neşeli bir ihtiyar.
Sonra, İngiltere’nin güney sahilindeki bir evin hemen dışında buluyorum kendimi.
Akşamüstü olmuş ve pek çok insan denize giriyor.
Görünüşe göre anne-babam bu evde yaşıyor veya kalıyor; evle deniz arasında yükseltilmiş bir platform var.
“Biz” (diğerlerinin kim olduğunu anımsayamıyorum; ama herhalde bir çeşit arkadaş veya yoldaş grubu), kendimiz yüzmeye gitmeden önce sahildeki kalabalığın dağılmasını beklemeye karar veriyoruz; güneş batarken kalabalık dağılıyor.
Hatırladığım bir sonraki şey, yeniden Zürih’e dönmüş olmam. Bir pazar günü ve ben orada sadece o günlüğüne bulunuyorum.
Bu rüya-Zürih’teki tüm kamuya açık kiliseler Protestan olduğu için, bir rahibeler şapelinde ayin yapmak zorunda kaldığımı anımsıyorum. Şimdi Jung’un evinin içinde gibi görünüyorum.
Jung, sağ tarafımda, masanın başında oturuyor; Bayan Jung da onunla aramda, yine sağımda. Özellikle dikkatimi çeken şey, başka kimsenin olmaması.
Başlangıçta sohbet yine oldukça günlük ve sıradan konularda geçiyor.
Fakat sonra Jung’la baş başayız ve yüz yüze ciddi bir şekilde konuşuyoruz.
Tam olarak ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum ama muhtemelen din ve Katoliklikle ilgili bir şeydi; sanırım Jung, bilinçdışında tezahür eden Ruh’tan (Spirit) söz ediyordu.
Bir noktada, beni şaşırtan bir sertlikle şöyle dedi: “Ama Roma Kilisesi, Ruh hakkında tamamen yanlış. İman Beyannamesi’nin (Creed) son maddeleri yeterince derine inmiyor” (yani “Kutsal Ruh’a, kutsal katolik Kilise’ye iman ediyorum” vb.).
Ben de, “Ama maddeler (articles) ne derine ne de sığa gider. Mesele, onların İÇİNDEN veya İÇLERİNE ne kadar derine geçildiğidir,” diye yanıtladım. Sonra Aziz Thomas Aquinas’ın, bilinmeyen ve görünmeyen “Veritas Prima”ya (İlk Hakikat) olan imandan söz eden öğretilerini anlatmaya başladım; dogmanın değil, bu “Veritas Prima”nın imanın gerçek hedefi olduğunu (ör. Summa II,II.i.1 ve 2 vb.).
Bunu anlattıkça, Jung’un yüzü olağanüstü bir şekilde aydınlandı—biraz önce, sanki “İman Beyannamesi’nin son maddeleri” onu kısıtlayıp hapsediyormuş gibi gerilmiş ve kaygılı görünüyordu.
Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibiydi.
(BİRKAÇ ÇAĞRIŞIM VE YORUM):
Rüya-Zürih:
KÜÇÜK: Belki de gerçek boyutunu ve önemini hafife alıyorum, ya da İsviçre kartpostalı tarzında romantikleştiriyorum.
PEMBE: Çocukken kırmızı tuğlalı, kırmızı kiremitli evler, gri taş ve gri kiremitli evlere nazaran her zaman hoşuma gitmiştir.
VADİ: “Altın Çiçeğin Sırrı” (Secret of the Golden Flower), s. 6’da Çin sembolizminde vadileri okuyordum.
AŞAĞIYA BAKMA: Belki ego “üstün” bir tavra giriyor; ama bu sadece kısa bir andır, tıpkı İgnatiusçu “mekân tasviri” ya da bir filmin açılış sahnesi gibi.
GÜNLÜK, ÖNEMSİZ SOHBET: Başlangıç için ve “bir grup insan” arasında bu gayet normal ve yerinde olabilir.
DAVETLİ OLMAMA vb.: Zürih’le ve Jung’la bu temas, benim bilinçli niyetim veya istemim sonucu değil; sadece “oluveriyor” (TESADÜF); para veya başka bilinçli araçlar olmazsa olmaz değil.
Güney Sahili Arası (Interlude):
GÜNEY SAHİLİ: Duygular, sıcaklık, tatil.İNGİLTERE’NİN: Daha derin düzeyde Zürih ve Jung’la karşılaşabilmek için köklerime ve anne-babama geri dönmem gerekiyor gibi görünüyor.Burada Zürih’te göremediğim DENİZ’i görüyorum.
PLATFORM: Ebeveynlerin “evi” (kişiyle ilgili bilinçdışı?) ile deniz (farklılaşmamış kolektif bilinçdışı?) arasında bir engel var gibi. Fakat bu engel, aynı zamanda ikisi arasında bir yol da sunuyor.Bu durumda, Zürih’te önüme çıkan “bir grup insan”ın dağılmasını beklemem gerekiyor. Bilincin güneşi battığında, ebeveynlerin “evinden” denize dalabilirim.
Bunu yaptıktan sonra Zürih’e geri dönebilir, Pazar günü (SUNday – yeni ışık, diriliş, Yeni Yaratılış’ın 8. Günü) orada olabilirim.
Kamusal kiliselerin hepsi Protestan olduğu için, kadınların arasında ayin yapmak (sacrifice) zorundayım.
Şimdi Jung’la BERABER İÇERİDEYİM ve o artık bilincimin daha farkında olduğum tarafında (sağımda).
Fakat önce dikdörtgen bir masadayız; Bayan Jung (rüyam sırasında benim için sadece bir isim; muhtemelen Jung’un animasının – psikolojinin dişil yanının – bir ifadesi), aramızda yer almalı ve tanınmalı.
Özellikle kimsenin orada olmadığını fark ediyorum; oysa içten içe Miss Wolff’u bekler gibiyim – muhtemelen başka bir, belki de “Düşünme” (Thinking) işlevine ait yön.
Rüyanın ilk bölümünde “Bayan Jung,” Jung’la aramda hem aracı hem bariyer görevi görüyor; tıpkı PLATFORM gibi.
Ama sonra aramızda herhangi bir aracı veya engel olmadan yüz yüze kalıyoruz.
JUNG’UN SERT SÖZLERİ (öznel açıdan bakarsak), içimdeki psikolojinin (Jung tarafından temsil ediliyor) hâlâ dogmayla, özellikle de Ruh ve Kilise konularında, kısıtlandığını ve bastırıldığını hissettiğini gösteriyor.
Fakat ego (yeter ki kullansın), Aziz Thomas’ın bilinçli-teolojik araçları da dahil olmak üzere bu baskıyı hafifletebilecek ve bilinçdışının taleplerini karşılayabilecek imkânlara sahip görünüyor.
~Victor White, Jung-White Letters, s. 106-110
Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız.

Comentarios