Please Enable JavaScript in your Browser to Visit this Site.

top of page

MARIE-LOUISE VON FRANZ: Rüyanın Yolu– ANTOLOJİ (BÖLÜM 2)


MARIE-LOUISE VON FRANZ: THE WAY OF THE DREAM – ANTOLOJİ (BÖLÜM 2)

Rüyanın Yolu– ANTOLOJİ

“Cenaze ritüelleri, bu büyük ritüellerden biridir. Sembolik törenler, ölünün bu dünyadan ayrılmasına ve öte tarafa geçişine yardım eder; aynı zamanda geride kalanların da ruhsal dengesini yeniden kurmasını sağlar. Ritüelin gerçekten de terapötik bir işlevi vardır; insanı bilinçdışının tehlikeli istilalarından korur.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 103


“Ve böylece dünyadaki bütün ritüeller aslında iyileştirici jestlerdir. Bunlar, ruhsal yaraları onarmak ve hayatın büyük geçiş anlarında bize rehberlik etmek için yapılan sembolik performanslardır. Ancak misyonerlik faaliyetlerimiz ve kendi Hristiyan ayinlerimizden de vazgeçmemizle birlikte, ritüelleri yok ettik. Modern insan, bir yakının ölümü veya yetişkinliğe adım atma yahut evlenme gibi kritik durumlardan geçerken daha çok ‘kayıp’ hissediyor.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 103


“Toplumsal (sosyolojik) anlamda pek fazla anaerkillik örneğimiz yok. Fakat bir keresinde Güney Amerika’daki bir Kızılderili kabilesini anlatan bir kitap okudum; orada gerçekten bir toplumsal (dinsel olmayan, sosyolojik) anaerkillik vardı. Kadınlar mutlu, şişman ve herkese hâkim ‘fahişe’ler gibiydi; erkekler ise zayıf, itaatkâr, sinirli tiplerdi; tarlaları ekip biçiyor ve kadınlar için çalışıyorlardı.


Olumlu tarafı, dünyevi zenginlik ve cinsel dürtülerin tatmini mevcuttu. Fakat olumsuz tarafı, hiçbir şekilde ruh veya spiritüel gelişim yoktu. Sadece yaşama hali, gayet keyifli yaşıyorlardı fakat hiçbir düşünce veya ruhsal farkındalık yoktu. Erkekler de bu durumda mutsuz, itaatkâr, zavallı yaratıklar olarak kalmışlardı.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 104


“Bilgelik hayata daha yakındır. Bir erkeğin kadınları nasıl seveceğini bilmesi, onlarla nasıl ilişki kuracağını bilmesi ve aynı zamanda bilgelik taşıması, onu kadınların yutucu tarafına karşı korur. Sevginin en yüksek biçimi de içinde biraz ‘tuz’ barındırır.”

Bu sözle ne demek istiyorsunuz?

“Bunu söylemeyeceğim.”

Psikolojik olarak sevgiyi nasıl açıklarsınız?

“Bunu kesinlikle açıklamayı reddediyorum! Bu, benim kapasitemi aşıyor.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 108


“Gökyüzündeki takımyıldızlar, büyük tarihsel olayların arka planını temsil eder; sanki derin bilinçdışımızda yalnız değiliz, tüm insanlıkla bir şekilde bağlantılıyız ve insanlık, sürekli süregelen bir rüya görüyor. Bu durum, politik ve dini değişimlerin nasıl ortaya çıktığını da açıklar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 111


“Hristiyanlığın, uç noktalardaki bu aşırı zıtlıkların -karanlık ve aydınlık, beden ve ruh- bir araya geldiği bir dönemde başladığı düşünülüyordu. Her şey korkunç karşıtlıklara ve çatışmalara bölünmüştü. Fikir şuydu: Hristiyanlık Çağı, önce Mesih’in (Jüpiter ruhunun) egemenliğiyle, sonra da Deccal’in (Satürn ruhunun) egemenliğiyle karakterize edilecekti.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 112


“Bu rüyadaki gökyüzünde ayın öne çıkışı, kolektif bir durumu, yani dişil arketipin yükselişini yansıtıyor olabilir. Zamanımızın tipik bir özelliği, güçlü bir dişil unsurun ortaya çıkışıdır. Bu hem kadınların özgürleşmesinde hem de erkeklerin psikolojisinde görülebilir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 114


“Onun kaderi, ay (dişil ilke) ile bütünleşmeyle ilgili olacaktır. Bu, Gılgamış destanından farklıdır. O dönemde kahraman, anaerkil bilinçdışı dünyayı yenmek zorundaydı. Aradan dört bin yıl geçtikten sonra durum tersine döndü.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 118


“Jung, bir kadının rüyalarındaki bilinçdışının eril kişileşmesine ‘animus’ adını verdi. Bu, Latince ‘ruh’ demektir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 143


“Tıpkı erkekteki anima gibi, animus da dört gelişim aşaması gösterir. Man and His Symbols (İnsan ve Sembolleri) adlı kitapta Dr. von Franz bu aşamaları şöyle özetler:


İlk olarak, salt fiziksel gücün kişileşmesi olarak ortaya çıkar; örneğin bir atlet şampiyon veya ‘kas adam’ şeklinde.

İkinci aşamada, girişimcilik ve planlı eylem kapasitesine sahip olur.

Üçüncü aşamada animus ‘söz’e dönüşür…

Son olarak, dördüncü aşamada animus, anlamın vücut bulmuş halidir. Bu en yüksek düzeyde, (erkekteki anima gibi) dinsel deneyimin aracısı haline gelir ve bu sayede hayat yeni bir anlam kazanır. Bu animus, kadına dıştaki yumuşaklığını dengeleyen bir içsel ruhsal sağlamlık ve destek sunar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 143

“Bu en yüksek düzeydeki içsel erkek, kadını ‘Benlik’e (Self) götüren bir köprü işlevi görür. Kadının cesaret, ruh ve hakikate dair kapasitesini kişileştirir ve kişisel yaratıcılığının kaynağına bağlar. Ancak erkekteki ‘vampir anima’ gibi, animusun olumsuz biçimi de bir parazittir. Gaddarlığı, soğukluğu ve inadı simgeler, kadının gelişimini felç eder.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 144


“Animusu dönüştürmek muazzam bir acı içerir; çünkü bu, eski kimliği bırakıp yeni bir kimliğe geçmek demektir. Büyük cesaret ister. Fakat yolculuk buna değer; getirisi ölçülemez derecede büyüktür.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 144


“Bence modern tarz, Batı toplumlarında ve şimdi Çin ve Marksist toplumlarda da, kitleleri bilgisayarlarla düzenlemek ve her türlü kişisel duyguyu bastırmak şeklindedir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 152


“Jung’un bir zamanlar söylediği bir sözü hatırlatıyor: ‘Sonuçta çözülmez gibi görünen hiçbir zorluk yoktur ki kendimizden kaynaklanmasın.’ Kendi zorluğumuz, bizzat kendimiziz.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 151


“Başka bir deyişle, animus yani kadının kendi erkeksiliği, onun için bir sorun olabilir. Böyle bir kadın, babasının kendisine davrandığı gibi kendisine davranma eğilimindedir. Eğer baba despotik idiyse, babası öldükten sonra bile kadın, babadan kalma düşüncelerle ve fikirlerle kendisini baskı altında tutabilir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 156


“Kedi, çoğu zaman kadınsı, kendine güvenli ve bağımsız bir şeyin imgesidir. Modern kadınlarda sıklıkla eksik olan da budur. Bu yüzden kadınların rüyalarında, kedi tanrıçası olumlu bir kadınsı davranış modeli olarak ortaya çıkar. Ne zalimdir ne de erkeksi özellikler gösterir. Kadındır ama aynı zamanda çok sağlamdır, kendisiyle bütündür. Kedi, çok sevecen değildir ama kendisine çok sadıktır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 157


“Olumsuz animus, kıskanç bir âşık gibi davranır. Kadını, bütün erkeklerden uzak tutarak kendisine saklamak ister. Kadın bir erkeğe sevgi duyduğunda, hemen bu ‘Bunu yapmamalısın’ diyen animus belirir. Ya da bu animus dışa yansıtılır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 158


“Aslında animus, bir kadında en sık görülen ‘ele geçirme’ biçimidir. Kadın bir anda soğuk, erkeksi bir kararlılığın hâkim olduğu bir ruh haline girer. Soyut, dogmatik düşüncelerle hareket eder ve hızlı, zalim, inatçı eylemlere sürüklenir—ki bütün bunlar onun kadınsı karakterine hiç uymaz.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 160


“Bir kadın olumsuz animus tarafından ele geçirildiğinde, yüz ifadesi değişir; gözleri ve ağzının ifadesi sertleşir. Ben de kendi animus moduma girdiğimde omuzlarımı savaşmaya hazırlanır gibi yukarı çektiğimi fark ederim. O anda ‘Aman, dur ve sakinleş’ derim kendime.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 161


“Erkekler der ki, bir kadın olumsuz animusun eline düştüğünde tek hedefi kavga çıkarmak ve ne pahasına olursa olsun kazanmak olur. Ama erkek karşılık verince kadın aniden kırılgan, incinmiş bir küçük kıza dönüşür.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 161


“Kadınlar animusa kapıldıklarında, erkeksi bir öfkeyle saldırır ve çoğu zaman dilleriyle acımasızca vururlar. Erkek karşılık verince de ‘zavallı, korkmuş küçük çocuk’ rolüne geçerler, ‘Zalim bir erkek tarafından saldırıya uğradım’ derler—oysaki saldırıyı başlatan onlardır. Ben buna ‘gangster animus’ diyorum.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 161


“Bazı ailelere gidersiniz, her şey dışarıdan bakınca çok mutludur, kimse büyük bir sorun yaşamaz gibi görünür ama çocuklar aniden nevrotik hale gelir, kötü yola sapar. Durumu kurcaladığınızda, tüm katılımcıların arkasında görünmez duyguların olduğunu fark edersiniz.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 162-163


“Toplumumuzda her kadın, çocuklarını nasıl yetiştireceği konusunda talimat bombardımanına tutulur. Televizyon, dergiler hatta kendi annesi bile sürekli ‘Şunu yap, bunu yapma!’ der. Bu kolektif fikirler, kadının kendi bireysel düşünce ve his tepkilerini gasbeden olumsuz animustur.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 163


“Jung’un ‘animus’ ve ‘anima’ dediği bu karşıcins unsurlar, insanı gerçeklikten ve toplumdan tamamen uzaklaştırma potansiyeline sahiptir. Animus da anima gibi çok belirsiz, çok tehlikeli bir içsel figürdür ve ona büyük bir bilgelikle yaklaşmak gerekir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 165


“Çünkü gölgemizi yaşayan insanlarla arkadaşlık ederiz. Arkadaşlarımız, yapamadığımız şeyleri yaparlar. ‘Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim’ sözü gibi, iyi ve kötü yanlarımızın panoraması arkadaş çevremizde yansır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 172-173


“Olumlu animus, kadının içindeki en derin içgüdüsel hakikatin farkındalığıdır. Bu, spiritüel kadını bireyleşme sürecinde, kendi özü olmaya doğru yönlendiren temel bir içsel dürüstlüktür.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 176


“Çocuk sahibi modern bir kadının görevi zordur; çünkü bir yandan annelik doğasının gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmek, öte yandan kendi kişiliğini geliştirmek ister. Düşüncem, burada bir denge sağlaması gerektiğidir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 179


“Şimdi, bu rüya, ruhun derinliklerindeki içsel Mesih sembolüdür. O, Hristiyan öğretisinin söylediği gibi gökyüzünde veya soyut bir ruhsal âlemde değil. Toprağın derinliklerindedir; toprak, maddenin, bedenimizin, fiziksel varlığımızın simgesidir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 180


“Eskiden köpek, muhtemelen avcılık yeteneği nedeniyle insan tarafından kabul gördü. Avcı toplumlarda avlara yardımcı olur, sonra çoban köpeğine dönüşür ve sürüyü korur. Ayrıca bekçi köpeği olarak da hırsızları, tehlikeleri engeller. Böylece köpek, insanın değer verdiği bir yardımcı haline geldi.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 181


“Sembolik olarak köpekler, öteki dünyayla—ölüler diyarı, hayaletler diyarı, rüyaların geldiği diyar, yani bizim bilinçdışı dediğimiz yerle—garip bir ilişkiye sahiptir. Bu, onların içgüdüsel doğalarından kaynaklanır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 181


“Altın, antik insanların bildiği ve yaşlanmayla ya da asitlerle aşınmayan tek metaldir. Altını beş bin yıl gömseniz bile hiç bozulmadan durur; fakat gümüş, bakır, demir paslanır ve dağılır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 182


“Bu durumda rüyada ses bir erkek sesi ama çoğu zaman kadınların rüyalarında yönlendirici melekler erkektir. Örneğin Fransız azize Jeanne d’Arc, melek Mikail tarafından yönlendiriliyordu; politik ve kahramanca yolculuğunda ona rehberlik etmişti. Bu, olumlu animus; ben bunu kadının içsel doğruluk duygusu, gerçekliğe dair sezgisel bir farkındalığı olarak tanımlıyorum. Kadını bireyselleşme yolunda kendi özü olmaya yönlendirir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 183-184


“Tabii ki bir kadın eğitim almalı ve bir kariyeri olmalı, ama ona kapılıp gitmemeli. Kendini buna kaptırmamalı; yoksa kadınsı kimliğini kaybeder. Fakat kadınsı kimliğini koruyabilirse, kariyeri kişiliğine bir etkinlik, zeka ve irade gücü boyutu katar ki bunlar olumlu niteliklerdir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 185


“Jung, kadınların eğitim görmesinden her zaman yanaydı. ‘Kariyeri ya da mesleği olmayan kadınların genellikle çok olumsuz bir animusu vardır,’ derdi.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 185


“Kadının animusu yoksa enerjisi, girişkenliği, zekâsı, inisiyatifi de yoktur. Çok zavallı bir yaratıktır; yalnızca çocuk doğuran bir rahim ve mutfakta yemek yapan bir el olur çıkar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 185


“Kadının tüm maneviyatı animusla bağlantılıdır. Bu yüzden diyebiliriz ki kadında animus, ‘Şeytan’dan ‘Kutsal Ruh’a kadar uzanan bir yelpazededir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 185


“Kuzey Amerika hayatının bütün ritmi bir kadın için fazla çılgın. Bu, erkekler için de iyi değil, ama kadınlara daha çok zarar veriyor.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 193


“Erkekler, kadının dünyevi yönünden korkar. Onun dünyeviliği, gücüdür; toprakla kurduğu bağlantısıdır. Jung’un fark ettiği gibi, gerçekte daha dayanıklı olan cinstir kadınlar. Erkekler, kadınların bu topraklı (earthy) tarafından korkar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 195


“Üst sınıf Çinli kızların ayaklarını bağlayarak onları bir kelebeğe, incecik, ‘dünyadan kopuk’ romantik varlıklara dönüştürüyorlardı. Ama bu, kadınlar için bir sakatlamaydı; geyşalar da tamamen sakat bırakılmıştır. Hepsi, geyşa rolünü oynayabilmek için doğal kadınsı tepkilerini bastırmak zorundaydı.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 192


“İnsanlar çok fazla yer değiştiriyor; kadınların toprağa, bir bahçeye, bir eve, bir topluluğa, uzun süre kalabilecekleri bir ortama kök salma şansları çok az. Bu sürekli göç, erkekleri de pek mutlu etmiyor ama kadınlara daha zararlı. Kadınların içgüdülerine zarar veriyor. Sonra kadınlar bunu seksle telafi etmeye çalışıyor; çünkü bu, bedenleriyle bağlantı kurmanın ve fiziksel varoluşlarını onaylatmanın son şansı gibi görünüyor. Fakat bu çaresiz bir hamle; kadınsı bir yaşama, kadınsı bir ritme sahip olmadıkları için bir nevi yedek seçenek.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 193


“Bir kadın kendi içgüdüsel kadınsı doğasıyla güçlü bir bağlantıya sahip değilse, böyle saçmalıklara kanar. Sonra ilişkilerini erkekleri ‘fethederek’ yürütmeye çalışır. Onları ‘cebime koydum’ der ve arkadaşlarına övünür. Elbette bunun gerçek kadınsı duygularla ilgisi yok.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 194


“Bir kadın artık cinsel hayatını istediği gibi yaşayabilir; bu artık sorun değil. Şimdi çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya: Kalbin özgürleşmesi.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 195


“Bence Kova Çağı’nın bir numaralı meselesi budur. Doğuda ve Batıda, aşırı akılcı, aşırı örgütlü, kitleci bir toplumun içinde bireyi boğmasından bizi kurtarabilecek yegâne şey, kişisel hissin önemini yeniden değerlendirmek.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 196


“Bu konuda daha yapacak çok araştırma var; ama ben kırk yıldır kendi rüyalarımı not ediyorum ve bazı danışanlarım da yıllar boyunca düzenli olarak rüyalarını kaydetti. Ayrıca ölmüş bir hastamın bana bıraktığı yaklaşık üç bin sekiz yüz kadar rüya var.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 210


“Otuz beş ile kırk yaş arasında, rüyalar iç yaşama uyum sağlamaya doğru değişir, kişinin kendi hayatının anlamını bulması öne çıkar. Ancak günümüzde iç yaşam, genç insanlar için bile acil hale gelebiliyor. Nüfus fazlalığı sorunu nedeniyle kitle odaklı bir uygarlık altında eziliyoruz ve birçoğumuz kendini fazlalık gibi hissediyor.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 211


“Fakat kalıbı okuyarak, onu bilinç düzeyine çıkararak, rüyaları yorumlayarak kaderimizden kaçamayız ama ona daha olumlu bir anlam verebiliriz. Kaderimize ‘Evet’ deyip onu olumlu şekilde gerçekleştirmekle, ‘Hayır’ deyip sürüklenmek arasında fark vardır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 213


“Ben yeni yeni, insanlar komaya girmeden önce gördükleri son rüyalar üzerine çalışmaya başladım. Ölmekte olan insanların rüyaları, ölümden çok genellikle bir yolculuk hakkındadır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 213


“Sadece sıcakkanlı hayvan bedeni çürüyecek, ama senin özün (senin ‘kendin’) çürümeyecek. Jung bu yorumu yapmıştı; çünkü rüyayı gören kişinin bilinci rüyada hâlâ mevcuttu; cesede bakabiliyordu.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 213


“Rüya ona şunu söylüyor gibi: ‘Evet, hayatının mumu titreşiyor, sönmek üzere. Ama yaşam başka bir ortamda, başka bir boyutta devam edecek. Pencerenin ayırdığı eşikten öte, aynı hayat varlığını sürdürecek.’”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 214


“Birçok psikolojik ekol, yaşlı veya ölmek üzere olan insanlarla ilgilenmez; çünkü hayatla daha fazla uyum sağlamaya ihtiyaçları olmadığını düşünürler. Sonuçta seks probleminiz yoksa ölüm döşeğindesinizdir, diye bakarlar. Ama doğanın sesi ya da içgüdünün sesi olan rüya, bu insanlara ölürken yardım eder. Onları teselli eder.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 214


“Bundan sonra edindiğim tecrübeye dayanarak diyebilirim ki, insanlar ölüm rüyaları görüyor olsa bile bu rüyalar ille de öleceklerini göstermeyebilir; sadece onlara ölümü göze almayı söylüyor olabilir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 215


“Bazen biri bana bir ‘ölüm rüyası’ anlattığında içimde korkunç bir ürperti hissediyorum, sanki sempatik sinir sistemim ‘Dikkat et, bu hakikaten ölümü anlatıyor olabilir’ diyor.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 216


“Benim rüyalardan anladığım şu: Ölümden sonra bir yaşam var gibi görünüyor. Rüyaların bizi kandırmadığına inanıyorum ve bunlar bir arzu tatmini de değil. Demek ki psişenin süren bir yönü var. ‘Kişisel kimlik mi devam eder, yoksa daha kolektif bir düzeye mi geçer?’ sorusuna ise kesin bir cevap vermeye cesaret edemem; çünkü rüyalar bu konuda çelişkili kanıtlar sunuyor.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 216


“Rüyalar, içgüdüsel hayvansı doğamızın ya da nihayetinde içimizdeki kozmik maddenin sesidir. Bu çok iddialı bir hipotez, ama ben kolektif bilinçdışıyla organik atomik maddenin muhtemelen aynı şeyin iki yönü olduğu fikrini öne sürüyorum.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 217


“İçsel eş (bu durumda ‘içsel eş’ çarmıha gerilendir) aslında rüya görenin ruhudur, yani ‘anima’sıdır. Erkekteki anima, onun duygu kişiliğidir; içsel şeylere yönelik duyarlığıdır. Bir erkek, animusuna olumlu bir biçimde bağlanmışsa psişenin derinliklerindeki ruhsal süreçlere açıktır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 221


“Niye uyanınca başka biri olmuyoruz? Demek ki kendimizle süreklilik içindeyiz. Hücrelerimiz her yedi yılda bir tamamen yenileniyor, bedenimizde eski hücre kalmıyor ama yine de aynı ‘biz’ olarak kalıyoruz.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 222


----



Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız. 


Büyük Sır Üstadı serisi 4 kitap birarada

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bu blog içeriği konusunda her türlü istek ve şikayetinizi aşağıdaki e-postaya yazabilirsiniz.

©2024 Bilinçdışı Yayınları A.Ş.

bottom of page