Carl Jung'un Rüyaları
- Nazlı
- 20 Şub
- 3 dakikada okunur

C.G. Jung, Emma Jung ve Toni Wolff: Hatırlamalardan Bir Derleme
Carl Jung:
"Bazen başkalarının rüyaları, ölümden sonraki yaşam hakkında sahip olduğum görüşleri şekillendirmemde, gözden geçirmemde ya da teyit etmemde yardımcı olmuştur. Sadece kendi rüyalarım değil, zaman zaman başkalarının rüyaları da ölümden sonraki yaşam hakkındaki düşüncelerimi şekillendirmemde, gözden geçirmemde ya da teyit etmemde etkili olmuştur.
Özellikle, öğrencilerimden birinin, altmış yaşında bir kadının, ölümünden yaklaşık iki ay önce gördüğü rüyaya özel bir önem atfederim. O, öteki dünyaya adım atmıştı. Bir ders sürüyordu ve ölmüş birçok kadın arkadaşı ön sıralarda oturuyordu. Genel bir beklenti havası hüküm sürüyordu.
Çevresine bir öğretmen ya da konuşmacı aradı; ancak bulamadı. Sonrasında anlaşıldı ki, ders veren kişi aslında kendisiydi, çünkü ölümden hemen sonra, insanların hayatlarının tüm deneyimlerini anlatmaları gerekiyordu.
Ölüler, yeni ölen kişinin beraberinde getirdiği hayat tecrübelerine son derece ilgi duyuyorlardı; sanki dünyevi yaşamda, uzay ve zamanda gerçekleşen eylemler ve deneyimler belirleyiciymiş gibi.
Her ne olursa olsun, bu rüya, yeryüzünde neredeyse benzeri bulunamayacak kadar olağanüstü bir izleyici kitlesini tanımlıyor: Hayatı sıradan olan bir insanın nihai psikolojik sonuçlarına, o hayattan çıkarılabilecek sonuçlara kıyasla çok daha tutkuyla ilgi duyan kişiler.
Eğer bu “izleyici” nispi zamansızlık durumunda var olsaydı – yani “sonlanma”, “olay” ve “gelişim” kavramlarının sorgulanabilir hale geldiği bir durumda – muhtemelen tam da kendi durumlarında eksik olan şeylere ilgi duyarlarlardı.
Bu rüyayı gördüğü sırada kadın, ölümden korkuyor ve bu konuda aklında oluşan düşünceleri uzaklaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Yine de ölüm, özellikle yaşlanan bir kişi için önemli bir konudur. Ona kategorik bir soru sorulmakta ve bu soruya cevap verme zorunluluğu getirilmektedir.
Bunun için, ölüm üzerine bir mitle donatılmış olması gerekir; çünkü akıl, ona inmekte olduğu karanlık çukurdan başka bir şey sunmaz. Fakat mit, ona ölüler diyarındaki yaşamın yardımcı ve zenginleştirici imgelerini canlandırabilir.
Eğer bu imgeleri benimser veya belli bir inançla karşılar ise, inanmayan biri kadar doğru ya da yanlış davranmış olur. Fakat umutsuzluk içinde hiçbir şeye yönelmeyen adamın aksine, arketipe inancını yerleştiren kişi hayatın izlerini takip eder ve ölümüne kadar yaşamını sürdürür.
Her iki durumda da belirsizlik devam eder; ancak biri içgüdülerine karşı yaşarken, diğeri içgüdüleriyle birlikte yaşar."
~Carl Jung, Memories, Dreams and Reflections

Rüyaların Doğası Üzerine Genel Görüş
"Bir rüya, ruh yapısının her unsuru gibi, bütün ruhun bir ürünüdür.
Dolayısıyla, rüyalarda, insanlık hayatında önem arz eden her şeyin izini bulmayı bekleyebiliriz.
Tıpkı insan yaşamının belirli temel içgüdülerle sınırlı olmayıp, birçok içgüdü, ihtiyaç, arzu ve fiziksel–psikik durumun birleşiminden inşa edilmesi gibi, rüya da içindeki bu ya da şu unsurla açıklanamaz – ne kadar çekici görünse de basit bir açıklama yanlıştır.
Kesinlikle söyleyebiliriz ki; hiçbir basit içgüdü teorisi, insan ruhunu – o kudretli ve gizemli varlığı – ve dolayısıyla onun temsilcisi rüyayı kavrayamaz.
Rüyalara adil bir yorum getirebilmek için, insani bilimlerin tüm dallarından zahmetle derlenmiş yorumlama araçlarına ihtiyaç duyarız."
(General Aspects of Dream Psychology, 1916; CW 8: The Structure and Dynamics of the Psyche, s. 527)

Rüya İmgelerinin Özellikleri
"Uyandığımız halde, gerçek insanlar ve nesneler görüş alanımıza girer; tıpkı rüya imgelerinin de, rüya-ego'sunun bilinç alanına başka bir gerçeklik türü olarak girmesi gibi.
Rüyaları üretiyor olduğumuzu hissetmeyiz; daha çok, sanki rüyalar bize geliyormuş gibi gelir.
Rüyalar bizim kontrolümüzde değildir; kendi yasalarına uyarlar.
Açıkça, bunlar kendi malzemelerinden oluşan özerk psikik komplekslerdir.
Motivasyonlarının kaynağını bile bilmediğimiz için, rüyaların bilinçdışından geldiğini söyleriz.
Bunu ifade ederken, bilinçli kontrolümüzden kaçan, kendi yasalarına göre gelip geçen bağımsız psikik komplekslerin varlığını varsayarız."
~Carl Jung, The Psychological Foundations of Belief in Spirits; CW 8: The Structure and Dynamics of the Psyche, s. 580
Rüyaların Sürekliliği ve Döngüselliği
"Rüyalar, bir metnin bölümleri gibidir; eğer rüyalarınızı gece gece dikkatlice kaydedip anlarsanız, bunların uzun bir metnin bölümleri olduğunu görebilirsiniz.
Hiçbir şey yapmazsanız, bu süreç bir çember şeklinde ilerler.
Delilerde, bilinç, bilinçdışının ürettiğini kesinlikle kabul edemediğinde, bilinçdışı süreç, tıpkı hayvanların sürekli dolaşması gibi, sadece bir çember çizer; geyikler, tavşanlar ya da diğer vahşi hayvanlar otlatılırken böyle hareket eder.
Ve bizim durumumuzda da öyledir, zira bilinç, bilinçdışından kopmuştur.
Fakat, bilinç bilinçdışına bakar ve iki alan arasında bir iletişim hattı kurulduğu anda, bilinçdışı artık yalnızca çemberler çizmez, spiral şeklinde hareket eder.
Önceden çizdiği izlere yeniden katılacak biçimde çember çizer, sonra kendini biraz yukarıda bulur."
~Carl Jung, Zarathustra Seminar, s. 956

Dr. Jung’un Rüya Görme Durumuyla İlgili Anıları
"[Hayatının ilerleyen dönemlerinde Dr. Jung, neredeyse rüya görmeyi bırakmıştır.]
Suzanne Percheron: Sanırım rüya görüyorsunuz?
Dr. Jung: Hayır, artık neredeyse rüya görmüyorum. (!!!)
Bilinçdışımı keşfetmeye başladığımda rüya görürdüm.
Rüya, bilinçdışının söyleyecek bir şeyi olduğunda görülür; fakat şimdi bilincim o kadar alıcı ki kapı açık.
Kabul etmeye hazırım; benimle bilinçdışı, bilinç düzeyine akabilir.
Artık önyargım, korkum ya da direncim yok. Rüya, bilinçdışının bilince kendini tanıtma yoludur.
Birçok insan rüyalarını hatırlamaz, çünkü bilinçdışı, duyulmayacağını bildiği için 'ne faydası var' der; sonra rüyalarını hatırlamazlar."
~C.G. Jung, Emma Jung and Toni Wolff – A Collection of Remembrances, s. 51–70
Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız.

Comments