Please Enable JavaScript in your Browser to Visit this Site.

top of page

Carl Jung, Rüya Çağrışımları Hakkında


Carl Jung, Rüya Çağrışımları Hakkında

Carl Jung, Rüya Çağrışımları Hakkında

Modern Psychology: C. G. Jung’un 1933-1941 Arasındaki ETH Zürih Dersleri

Ders XII – 1 Şubat 1935


Şimdi, son rüyamızın çağrışımları üzerinde devam edeceğiz.

Yaban arıları (wasps) yuvası, rüyayı gören kişinin bir yürüyüş sırasında yaban arıları tarafından saldırıya uğramasını ona hatırlatıyor – ve bu olayı bir patlama korkusu ile ilişkilendiriyor.

Bu da önceki rüya ile bağlantılı hale geliyor: duyguların “sokabileceğinden” (incitebileceğinden) korkuyor.


Kaktüsler, onun çocukluk hobisiydi; büyük bir kaktüs koleksiyonu vardı ve onlarla çok ilgilenirdi.


Bu rüyayı yorumlamaya başladığımızda, bunun yalnızca kişisel düzeye değil, aynı zamanda peri masalı motifinin girmesiyle “kişisel-olmayan” düzeye de dokunduğunu görüyoruz.

Bir parçası bu nedenle “büyük rüyalar” (big dreams) kategorisine giriyor; örneğin “kilitli oda” teması, dünyanın her yerindeki mitlerde karşımıza çıkar.

Bu, sadece kişisel düzeye indirgenemeyecek genel bir insan deneyimini gösterir ve kelimesi kelimesine alsak, “anne rahmine geri dönmenin yasak olduğu” anlamına gelebilir.

Aynı temayı Nikodimus (Nicodemus) olayında da buluruz.


Bu rüyada havuz, anne sembolüdür; ama rüya yalnızca anneye işaret etseydi, onu açıkça belirtebilirdi.

Anne burada saraydaki bir havuz olarak tasvir ediliyor ve bu da arketipsel dünyanın söz konusu olduğunu gösteriyor.

Bu rüya, çocukla birlikte doğan psişenin o kısmına işaret eder.

İnsan beyni, nasıl uzun bir evrim sürecinin sonucuysa, kolektif bilinçdışı da öyledir.

Bireysel deneyim, bu dokunun içine örülmüştür; dolayısıyla kim olduğumuz, ebeveynlerimizin kim olduğu ve erken çevremizin nasıl olduğu son derece önemlidir.


Bir insanın belirli bir karakteri olduğunu söyleriz; ama kişi, ancak büyük zorlukla değişebilen bir “formla” doğar.

Çocuk yalnızca annede kalmak istemez, aynı zamanda mitolojik dünyayı temsil eden o “saray”da da kalmak ister.

Ne yazık ki pek az insan bu ilksel (primeval) resimleri hatırlayabilir; birçok kişi bu resimleri kaybettiği için hasta olur ve onları tekrar bulduklarında iyileşir.

Tüm büyük sanat ve dinsel deneyimler, bu ilksel resimlere geri dönme çabasıdır.

Platon’un felsefesi, yaratılıştan önceki bir zamana ait bu resimlerle ilgilenir; yaratılış, onların bir yansımasıdır.


Rüyayı gören kişinin gençliğini geride bırakmakta yaşadığı büyük zorluk, bu güçlü çekiciliğe sahip ilksel resimleri geride bırakma ihtiyacına dayanır; ama yine de, olgun kişiliğini (ağabeyini) temsil eden karakterle, yaban arısı yuvalarının dünyasına çıkmaya karar vermelidir.

Bu tavırda olan insanlar, sürekli sokulma korkusuyla yaşar ve genellikle kendileri de “yaban arısı” kesilir.

Bu sokmalarla yüzleşmeyi başardığımızda, çiçek açan kaktüslere ulaşırız.


Rüyada, daha önceki bir etkinlik olan kaktüs bakımıyla ilgili bir kelime oyunu (ironi) yapılıyor; “dikene katlanırsan, çiçeklerini elde edebilirsin” fikri.

Hayat korkusu bu tür hastalarda çok büyüktür; ama bu rüya, çalışkanlığın (industry) zorlukları yenebileceğini gösterdiğinden umut vericidir.


8. Rüya

“Yine dışarıda yürüyorum, ama bu kez ağabeyim yerine bir arkadaşımla birlikteyim.

Bir meyve ağacına geliyoruz ve arkadaşım bana arı yumurtalarıyla dolu bir kapsül veriyor.”


Bağlam: Rüya sahibi, bu arkadaşı için “okulda en yakın arkadaşı” olduğunu söylüyor.

O, huysuz ve duyarlı (alıngan); hafif müzikten hoşlanırken, rüya gören ciddi müzikten hoşlanır.

Arkadaşı kendini beğenmiş ve takı meraklısı.

Rüya sahibi onunla sık sık kavga etmiş, tıpkı kız kardeşini dövdüğü gibi, onun da kafasına vurmuş.

Meyve ağacını annesinin diktiği bir elma ağacına çağrıştırıyor; bu da Adem ile Havva temasını gündeme getirir.


Arı yumurtaları hakkında konuşurken, hem karıncaların hem arıların olağanüstü derecede “çalışkan” (industrious) olduklarını söylüyor.

Bir önceki rüyada da gördüğümüz çalışkanlık (industry) motifi, burada da vurgulanıyor.


Şimdi bu rüyayı yorumlayalım.

Arkadaş, onun alt (aşağı) tarafıdır (içindeki “daha düşük değerde” kişilik). Bu tür arkadaşlıklar çok yaygındır; zira her zaman kendimizi üstün hissedeceğimiz birinin elimizin altında olması hoşumuza gider. Ancak, gerçekte bu yaklaşım yine bize döner; çünkü gerçek dünyaya çıkınca, bir başkasını suçlayamayız, her biri kendi aşağı yanından sorumludur.

Elbette, suçu sürekli başkasına atan insanlar vardır; ama bunun yanlış bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.


Meyve, anne aracılığıyla, gölge (o arkadaş) vasıtasıyla ona gelir; bu, eğer gölgesiyle birlikte dünyaya çıkarsa “meyve” elde edeceğini gösterir.

Yumurtalarla dolu bir kapsül, ileriki gelişim için bir sürü olasılık anlamına gelir.


Bu rüya, onun annede kalmamak, dışarı çıkıp meyve vermek için yeterince ilerlemiş olduğunu gösterir.

Bu, sadece çocuk sahibi olmak anlamında değil, dünyada bir şeyler yapmaya layık olduğunu gösterecek kadar çalışkan (üretken) olmak anlamındadır.

Bu, çocuk sahibi olmaktan çok daha önemli olabilir.


Adem ile Havva hikâyesinde de olduğu gibi, meyve “iş yapmanın” bir habercisiydi ve onlar için pek hoş olmayan bir şey oldu.

Bu rüya ise yapıcı (constructive); rüyaların çoğu gibi, bize onun iyi bir yolda olduğunu gösteriyor.


Sonraki rüyada, son korkusu olan “kadın korkusu”na rastlıyoruz.


9. Rüya

“Güzel bir parkta yürüyorum ve gevşek şekilde (dağınık) omuzlarına dökülmüş saçları olan çok hoş bir kadın hızla bana doğru yaklaşıyor.”


Bağlam: Rüya sahibi, bu parkı annesiyle ve güzel bir dans öğrencisiyle yürürdüğü gerçek bir parkla ilişkilendirir.

Dağınık saç, meşhur bir dansçı olan Arita Sacchetta’yı hatırlatır; o da saçını açık bırakırmış. Ayrıca Rus öğrencileri de anımsatır.

Böyle bir saç şu anda çok moda; “fırtınada savrulmuş (storm tossed) saç” diyorlar.


Bu rüyanın yorumu, esasen olumlu olduğunu gösteriyor ve benimle birlikte olduğu dönemde gördüğü son rüyalardan biriydi. Kısa süre sonra benden ayrılıp kendi yoluna giderek dünyaya atıldı.

Evlenmiş; ama burada hikâye bitmiyor; her evlilikte olduğu gibi yeni bir bölüme - yeni zorluklara - geçmiş.

Bu kısa geçişte, onun nasıl duygudan anneye bağlılıktan yetişkinliğe (erkekliğe) geçtiğini görebilirsiniz.


Psikolojiye karşı getirilen büyük eleştiri, onun kişisel ve içe dönük (içe bakan) doğasıdır; ama psikoloji, insan ruhunun (zihninin) şimdiye dek yaşadığı her şeyi içerir; buna “kişisel” denemez.

Aynı mitler, hiçbir iletişim imkânı olmayan yerlerde, dünyanın her yerinde ortaya çıkar.

Bu, insan psikolojisinin son derece genel karakterini gösterir.


Eğer hastanın sorunu kişisel bir alanda geçiyorsa, rüyaları da aile, kişisel arkadaşlar vb. kişisel malzemelerden oluşur.

Bu rüya sahibi de öyleydi; sadece çok nadiren kişisel olmayan unsurlara değinildi.

Sorun her zaman “dünyaya çıkma” sorunu olmayabilir; birçok insan zaten cesurca dünyadadır; sorunlar o zaman başka türlüdür, filanca kişi veya filanca durumla uyum sağlama meselesi söz konusudur.

O zaman başka konular, konuşulması tehlikeli görülen, sağlıksız veya tabu şeyler devreye girer, onlardan kaçınırız.


Gerçek hayat daima trajiktir; bunu bilmeyen biri hiç yaşamamıştır.


Size şimdi bambaşka bir rüyayı, çok zor bir rüyayı aktaracağım; bu rüya çok sabır isteyecek, hem sizden hem benden.

Rüya sahibi, yirmi dört yaşında, iyi eğitimli bir genç adamdı ve kendisini şahsen tanımıyordum.

Rüya, bir meslektaşım tarafından bana, birkaç kişisel notla birlikte gönderildi.

Hayata atılırken “takılıp kalmış” birisiydi, ama korkudan değil, tam tersine hayata çok “derin” dalmasından dolayı.

Böyle tipler de vardır; dünyayı fazla derin bir anlamda kavrarlar.

Buda (Buddha) bunun bir örneğidir: dünyadaki her şeye sahip bir prensken, hayatın gerçeğini bilmezdi. Bir gün sarayından çıktı, garip görünümlü bir adam gördü. “Ne var onda?” diye sordu. Cevap: “Ben yaşlıyım.” “Yaşlılık da nedir?” diye sordu. Bir diğer gün hasta bir adam gördü: “Hastalık ne?” Sonra bir tabut (cenaze) üstündeki bir adamı gördü ve ölümün ne olduğunu öğrendi. Bu şok öylesine büyüktü ki saraydan ayrılıp çöle gitti; ama kahraman olduğu için hayata geri döndü.


Hayatı böyle gören insanlar vardır; devam etmek için cesaretleri kalmaz.

Bu rüya sahibi de trajik bir durum yaşadı; bir psikoz geliştirdi; akıl hastanesine yatırıldı, sonra çıkarıldı, ama sorun asla çözülemedi ve intiharla sonuçlandı.

Bu rüya, trajik bir hayata kısa bir bakış sunuyor.


Rüya:

“Toledo Katedrali’nin altındayım.

Su dolu bir sarnıç var; bu sarnıç, yeraltından Tagus Nehri’ne bağlanıyor.

Bu sarnıç, küçük karanlık bir odada bulunuyor; suda mücevher gibi parlayan gözleri olan bir yılan var.

Yakınında altından bir kâse var; içinde küçük bir hançer bulunuyor.

Bu hançer, Toledo’nun anahtarıdır ve kim sahip olursa kente sahip olur ve yönetir.


Yılan, arkadaşım B.C.’nin dostu ve koruyucusuydu. Arkadaşım çıplak ayağını yılanın ağzına cesaretle koymuştu; çünkü o, hilesiz bir çocuktu. Yılan, onun ayağını yalamış ve ikisi de bu dostlukta çok mutluymuş. Ama korkuyu bilmeyen sadece B.C. idi ve o ortadan kaybolunca, yılan unutulmuş, kimse onunla ilgilenmemiş.


Ben bu karanlık odaya giriyorum ve yılana sesleniyorum; ona saygıyla yaklaşıyorum ama korkmuyorum.

Yılan, İspanya’nın bana ait olduğunu söylüyor; çünkü ben B.C.’nin dostuyum.

Benden bir iyilik istiyor: çocuğu (B.C.’yi) ona geri vermemi.

Bunu reddediyorum; ama sarnıca kendim inmeyi düşünüyorum. Sonunda İspanyol Mağribi soyundan gelen arkadaşım S.’yi oraya göndermeye karar veriyorum.


Bu inişi göze alabilmesi için atalarının o özgün cesaretini geri kazanması gerekiyor; bu yüzden Tagus Nehri’nin öbür yakasındaki silah fabrikasında bulunan, kırmızı saplı antik kılıcı (sword) almasını söylüyorum.


Arkadaşım o kılıcı alıyor ve sarnıca iniyor. Ben ona, sol avucunu kılıçla delmesini söylüyorum. Bunu yapıyor; ama yılanın güçlü huzurunda yüz ifadesini koruyamıyor. Korkuya ve acıya kapılıyor, hançeri almaksızın merdivenlerden sendeleyerek yukarı çıkıyor.


Bu yüzden Toledo’ya hâkim olamıyorum ve orayı sadece duvar süsü (mere wall decoration) olarak bırakmak zorundayım.”


Bu bir “kader rüyası”; rüya sahibine hayatının nasıl gelişeceği hakkında bilgi veriyor ve bu özel durumda, gerçek sonu intihar olan bir vakayı aktarıyor.


~Carl Jung, ETH Ders XII, 1 Şubat 1935, s. 179-182.



Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız. 


Büyük Sır Üstadı serisi 4 kitap birarada

Comentarios

Obtuvo 0 de 5 estrellas.
Aún no hay calificaciones

Agrega una calificación

Bu blog içeriği konusunda her türlü istek ve şikayetinizi aşağıdaki e-postaya yazabilirsiniz.

©2024 Bilinçdışı Yayınları A.Ş.

bottom of page